Dervişoğlu isterse, Zafer Partisi’nde kahve güzeldir!

İYİ Parti’de dün Olağanüstü Kurultay günüydü. Hatırlarsınız 2017 yılında daha partinin ismi bile belli değil ve siz o partiyi kurarken bir röportaj yapmıştık sizinle. Daha sonra birçok sorun yaşadınız, uyarılarda bulunup partiden ayrıldınız, kendinize yeni bir yol çizdiğiniz. Bugün kurultay sonucunu nasıl değerlendirirsiniz. Sayın Müsavat Dervişoğlu’nu nasıl bilirsiniz?

 

Öncelikle tabii İYİ Parti’yi ve İYİ Parti’nin yeni genel başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu’nu tebrik ediyorum. Ama bu kongrenin büyük bir olgunluk içerisinde geçmesini sağlayan Sayın Koray Aydın’ı ve Sayın Tolga Akalın’ı da tebrik ediyorum. Fakat ilginç bir tablo var ortada. Sizin yakından takip ettiğiniz günlerdi, İYİ Parti’yi iki kişi kurduk. Kurucular Kurulu’nu iki kişi oluşturduk. Herkes sonradan katıldı. Bugün partinin iki kurucusu da ayrıldı, yoklar. Tabii “Ben demiştim” demek istemiyorum ama Meral Hanım bugün konuşmasında, İYİ Parti’nin bir üçüncü yol olarak iki kutuplu Türk siyasetinde yola çıktığını söyledi. Evet öyle çıkmıştık. Hatta sizinle yaptığımız röportajda da ifade ettiğim husus buydu. Beni ayrılmaya iten gerekçelerden biri başlar başlamaz bu yoldan İYİ Parti’nin ayrılması ve CHP ile ittifaka girerek, önce genel seçimde alabileceğinin altında oy alması, sonra yerel seçimde CHP ile ittifak yapmasıydı ki, bu ittifak aynı zamanda dağılmış olan Cumhur İttifakı’nın yeniden kurulmasını sağlamıştı. Şiddetle karşı çıktım ve ayrıldım. Tabii siyasette “Keşke olmasaydı” denmiyor. Oldu ve bugünlere gelindi. Meral Hanım’a bundan sonraki hayatında sağlık ve mutluluk diliyorum. İYİ Parti’deki arkadaşlara kapımız açık, Sayın Müsavat Dervişoğlu bir kahve içmek isterse Zafer Partisi’nde güzel kahve yapılıyor.

Bu bir teklif mi?

Hatırlarsanız seçimden önce İYİ Parti’ye seçim işbirliği önerisinde bulunduk. İzah etmek için randevu istedim, verilmedi. Şimdi herhalde randevu isteme sırası İYİ Parti’de.

Sizi kurultaydan önce kimse aradı mı, davet etti mi?

Yok, kurultaya davet eden olmadı beni ama gazeteci arkadaşlar aradılar. Dediler ki “Kurultaya gelecekmişsiniz” Aklımdan bile geçmedi. Fakat ben bugün kurultayın yapıldığı Ankara Ticaret Odası’nın kongre salonunun altındaki kitap fuarında kitaplarımı imzaladım. Tabii kapının önünde bekleyen bazı İYİ Partili arkadaşlarla karşılaştık. Fotoğraf çektirmek isteyenler oldu. Çektirdik, hatta takıldım, “Yayınlama, sonra ihraç ederler seni” diye şakalaştık.

Bir milliyetçi lig tartışması var. Zaman zaman milliyetçilerin bir araya geldiğini biliyoruz. Geçen gün bir tweet attınız, dediniz ki “Milliyetçilik yükselmeye devam edecek”. Böyle diyorsunuz ama çok dağınık değil misiniz? Yavuz Ağıralioğlu’nun partisinin kurulacağı ifade ediliyor. Bir yanda İyi Parti, bir yanda siz, bir yanda BBP, MHP…  Sol partiler için denir ya, bir türlü bir araya gelemiporlar diye. Ama görüyoruz ki milliyetçiler de öyle.

Haklısınız.

Değişik anlayışlar ve milliyetçilik yorumları var. Bunlar arasında uzlaşma sağlanabilecek zeminler de mevcut, sağlanamayacak olanlar da…

Bir gün birleşme olabilir mi?

Siyasette şu olmaz demek mümkün değil. Eğer Erdoğan ile Bahçeli yıllarca birbirine küfür ettikten sonra bir araya gelebiliyorsa neden olmasın. Özetle İmralı’da PKK elebaşısıyla anayasa konuşan bir AKP, altı ay sonra tırnak içinde en sert anti-terörist parti haline dönüşüyorsa siyasette “Bu olmaz” demek mümkün değil.

Önemli olan ilkeler üzerinde konuşmaktır. Türkiye’nin ihtiyaçları neyi gerektiriyorsa… Yoksa birliktelik olsun diye birliktelik olmaz.

Milliyetçi lig?

Evet, bunu gündeme önce Sayın Tuğrul Türkeş’in siyasi danışmanlığını yapan Sinan Baykent adlı bir arkadaşımız gündeme getirdi makalesinde. Çok donanımlı bir siyaset bilimcidir. Tuğrul Bey onu daha da siyasi dile tercüme ederek Türkiye’nin gündemine getirdi. Ama bugün gündemde reel politik anlamda böyle bir şey yok.

“Türk siyasetinde her şey olabilir” diyorsunuz. Biz sizden daha net ve keskin cümleler duymaya alışığız. O yüzden direkt sorayım: İYİ Parti size gelse…

İlkelerden taviz vermeyiz. Mesela Atatürk’ten taviz vermeyiz. Kuruluş değerlerimizden taviz vermeyiz. Milli, üniter, laik devletten taviz vermeyiz. Taviz verilmeden bunlarda uzlaşma sağlanır ise olur tabii ki.

Rahmetli Demirel’in bir lafı var, “Eğer barışmayacaksanız kavga etmeyeceksiniz” der. Kavgalar siyasette kişisel kavga değildir. Bakın size şimdi ilk kez bir şey açıklayacağım.

Buyrun.

Zafer Partisi hiçbir yerde hiçbir partiyi desteklemedi. Bir tek Mersin Mut’ta çok güvendiğim, çok sevdiğim partili arkadaşlarım bana geldiler, “Mut’ta İYİ Parti’nin belediye başkanı adayı gerçek bir Türk milliyetçisi, onun seçilmiş olması, bizim seçilmiş olmamız anlamına gelir. Rica ediyoruz, aday çıkartmayalım ve destekleyelim.” Öyle yaptık, seçildi. Seçim öncesi önerimizi dinleselerdi, ortaya yüzde 20’yi hedefleyen bir dinamik çıkıyordu. Olmadı, ileri tarihte olabilir mi, neden olmasın?

Zafer Partisi olarak, seçimden nasıl bir mesaj aldınız?

Hem saha hem anketler oyumuzu daha yüksek gösteriyordu. Ancak son hafta Erdoğan’dan intikam duygusu ön plana çıkınca sahadaki oyumuzun bir bölümü CHP’ye kaydı. Üniversite sınavları da öğrencilerin oy kullanmasını engellediği için bir oy kaybı yaşadık. Geçen seçimlerde 4.5 milyon seçmene aday çıkararak ulaşamadık. Bu seçimlerde ise 7.5 milyon seçmene aday çıkaramadık. Bunlara rağmen oyumuz rakamsal olarak nerede ise sabit kaldı. Oransal olarak ise 2.2’den 2.6’ya çıktı. Yerel seçim dinamiklerine rağmen bu sonuç bizi tatmin etmese de umut verici. Seçmenimiz genç, eğitimli ve motive, geleceğe umutla bakan kararlı bir seçmen. Kar yağınca önce toprağı soğutur ve bu süreçte erir, tutmaz. Kar toprak soğuduktan sonra tutar.

ÖZEL’İN LİSTESİNDE SIĞINMACILAR YOK

Siyaset, Erdoğan-Özel görüşmesine kilitlendi. Bu görüşmeden ne çıkar, bir öngörünüz var mı?

Nasıl sonuç çıkacak, bilmiyorum. Ama Sözcü Gazetesi’nde çıkan Özgür Özel’in 8 maddesini incelediğim zaman doğrusu hayret ettim. Bu maddeler arasında ülkede yaşayan 13 milyon sığınmacı ve kaçak yok.

“Sayın Erdoğan, bu sınırlarda güvenliği sağlamayı düşünmüyor musunuz?” sorusu yok. Bakın daha dün mahkeme bir Suriyeliyi İstiklal Caddesi’nde bombalama yaptığı ve 6 yurttaşımızı öldürüp, 99 yurttaşımızı yaraladığı için 7 kez müebbet hapse mahkûm etti. Bunların arasında daha ne kadar terörist ajan olduğunu ne ben biliyorum ne siz. Sayın Özgür Özel bunu gündemine almamış. Diğer yandan tabii Erdoğan açısından seçim sonucu bazı politikaları değiştirme ve yeni bir iletişim stratejisi kurma gereğini ortaya çıkardı. Bugün Erdoğan’ın bir benzin istasyonunda vatandaşlarla sohbet ettiği haberine siz de rast gelmişsinizdir muhakkak. 22 senedir bir rant ve soygun ekonomisi var bu ülkede. Bu ülkeyi bitap düşüren, bu ülkenin insanlarını açlığa mahkûm eden, 30,5 milyon insanı sosyal yardım almak zorunda bırakan bir ekonomik darboğaz ve kriz var. Özetle, halkın bu seçimde buna tepki gösterdiğini ve AKP elitinin halktan radikal kopuşunu ortaya çıkardığı bir durumu tamir etme girişimi… Öte yandan bu sürece belki Cumhuriyet Halk Partisi’ni de bir şekilde ortak etmeye yönelik bir girişim olabilir. Bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Mesela anayasa değişikliği süreciyle ilgili dün bir AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın “İlk dört maddeyi değiştirmeyeceğiz. Parlamenter demokrasiye dönüş yok. 50+1’den dönüş yok” sözlerini duydum. Kardeşim o zaman neyi değiştireceksiniz? Özetle yerel seçim iktidar açısından bir güven oylamasıydı. Bu güven oylamasından çıkamadı. Bu süreci yumuşatarak unutturma ve düzenleme girişimi olarak görülebilir.

Unutturup, düzenleyebilir mi?

Ekonomik veriler bunun gerçekleşmeyeceğini, krizin daha radikal hale geleceğini gösteriyor. Bir sene içerisinde 250 milyar dolar borç ödeyecekler. Nasıl ödenecek bu borç? Ve hala TBMM Başkanı, ailesiyle Mardin’e özel uçakla gidiyor. Bunun parasını biz ödüyoruz. Hala lüksten, israftan vazgeçilmiyor. Üretimi, verimliliği artırmayı konuşmuyoruz.

POLİSTE CEMAATLEŞME, TARİKATLAŞMA VAR

Adıyaman Altınşehir Polis Merkezi Amirliği’nde görev yapan polis memuru kendi beylik silahıyla iki polis amirini yaraladı. 2 şehit var. Yıllarca Polis Akademisi’nde ders verdiniz. Ne oluyor?

Ocak ayından bu yana 17 polis intihar etti. Polisin çalışma koşulları çok ağır. Geçinmekte de zorluk çekiyorlar. Benim duyduğum bu polis bitcoin dolandırıcılığına kurban olmuş. Savcıya gitmiş, şikayette bulunmuş. Savcı da onu karakola geri yollamış. Karakolda önce kapıda bir komiserle, sonra amiriyle tartışma yaşamış ve silahına davranmış. Bu olay bize bazı yapısal sorunlar olduğunu söylüyor.

Polisteki bazı yapısal sorunlarla ilgili olduğunu görüyoruz. Birincisi, poliste cemaatleşme, tarikatlaşma var. Çok üzerinde durulmuyor ama Özel Harekat’ta çok ağır bir tasfiye gerçekleşiyor. Deneyimli kadrolar görevden uzaklaştırılıyor, deneyimsizler atanıyor. Bunun raporunu da önümüzdeki günlerde kamuoyunda paylaşacağız. Az önce söylediğim gibi çok çalışıyorlar, geçinemiyorlar. Tüm bunlar poliste bir gerilim yaratıyor. Üstelik Türkiye her geçen gün hem suç oranının arttığı hem de suçun niteliğinin değiştiği bir ülke. Uluslararası mafyanın merkezi olmuş durumda. İnanılmaz bir silahla örgütlenme var. Milli güvenlik tehdidine dönüşüyor. Bununla ilgili 12 yıl kadar önce iyi tanıdığım bir emniyet müdürü arkadaşım, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde en önemli sorunlarından bir tanesinin mafyalaşma olacağını söylediğinde ihtiyatla yaklaşmıştım. Şimdi görüyoruz ki mafyalaşma, ağır silahlı bir mafyalaşma süreci yaşıyoruz. Bununla göğüs göğüse olan yine polis. Sadece 84 milyon Türk vatandaşıyla karşı karşıya değil, 13 milyon sığınmacı ve kaçakla da karşı karşıya ilk gelen polis oluyor. Bütün bunlar bir araya gelince polis üzerinde ağır bir psikolojik, ekonomik, politik, iktidar baskısı oluşuyor. Neticede bu tür intiharlar veya patlamalar yaşanıyor.

Sığınmacı sorunu çözülmezse ne yaşarız?

Zafer Partisi’nin önerdiği Anadolu Kalesi projesi ile sınırlarımızdan geçen yılda 400 bin kaçağın gelişi engellenmez ve 13 milyon sığınmacı ülkemizde kalarak doğumlar ile artarsa 2040 yılında sadece ülkemizdeki Suriyeli sayısı 21 milyon olur.

– Bugün sayıları 2 milyon olan Afganlar, 2 milyon olan Afrikalılar da artacaktır.

– Enflasyon düşmez artar, işsizlik artar, Türkler işsiz kalırken, Türk doktor, mühendis göçü Avrupa’ya devam eder. Türkiye emek yoğun geri teknoloji ülkesi olur.

– Uyuşturucu zaten bir tehdit, sığınmacıların kalması durumunda uyuşturucunun ülkemize girmesi ve yayılması kolaylaşacaktır. Türkiye Afyon Savaşı öncesindeki Çin’e döner. Şehirlerimiz güvensizleşir.

– Türkiye, geri dönülmez şekilde kültürel olarak Ortadoğululaşır. Türk kadınları özgürlüklerini kaybederler.

– Ortaya yeni Arap ırkçısı terör örgütleri çıkar.

– Cihatçı Selefiliğin etkisi artar.

– Türkiye’nin sonunda Suriye ve Irak gibi iç savaşa sürüklenir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir